İnsanı ve varoluşu incelemek için cetveller, haritalar, ayrımlar kullanmak, bir çok geleneğin vazgeçilmezi olmuştur. bu yazının orjinali için: http://www.gornahoor.net/?p=3390
Batı geleneği (unutmadan bu
konuda iskendere sitemkar bir yazı gelecek), dört Krallıktan bahseder ve insan
bedeni ve ruhu aracılığıyla bu krallıkların her birine iştirak eder. Diğer geleneklerde de alışıldık olduğu üzere
ve Aziz Thomas Aquinas’den alınan aşağıdaki diyagramda gösterdiğimiz gibi ruh
için farklı seviyeler bulunmaktadır:
Krallık
|
Hermetik
|
Kaynak
|
|
Beden
|
Mineral
|
Beden
|
Doğal
|
Beslenen ruh
|
Bitkisel
|
Ruh
|
Doğal
|
Hislenen ruh
|
Hayvansal
|
Ruh
|
Doğal
|
Düşünen ruh
|
İnsani
|
Tin
|
Doğaüstü
|
İnsanda, bunlar, onları
ayırmaya çalışan gnostik ya da teosofik sistemlerden farklı olarak bir bütün
oluştururlar. Aquinas’inde belirttiği gibi, “Hislenen ruh, zihinsel ruh ve
beslenen ruh bir bütün olarak insandadır ve sayısal olarak da tek ve aynı
ruhturlar. Fakat beden de insanın bir parçasıdır. Ruhu bedenden ayrı tözler
olarak gören dualist sistemlerin ve ruhun ve bedenim varlığını inkâr eden
monist sistemlerin aksine, bu yaklaşım ne dualist ne de monisttir. Bu yaklaşım
biçimi, ruhun, tin gibi, bedeni madde gibi görmektedir.
Bu, madde uzayının, tin
uzayının bir yansıması olduğu konusunda hürmet eden geleneğin öğretisidir.
İlahiyatçılar, henüz bu öğretinin getirilerini tam olarak kavrayamamışlardır.
Bilhassa, demek oluyor ki hislenen ruhun, beslenen ruhun ve bedenin tüm
tezahürleri, zihinsel ruhun biçimini benimsemektedirler. Bu durum, bizim
ırksal ve fiziksel karakteristiklerimizi, zihinsel karakterlerimizi kapsadığı
gibi kapsamak zorundadır.
Aquinas, Evola ve Guenon
tarafından da kabul edilen “bağlılık ilkesi” konusuna doktrininde açıklık
getirmektedir. Şöyle demektedir:
“… zihinsel
olanın duygusal olanı, duygusal olanın beslenmeyle ilgili olanı takip ettiği
jenerasyonların kabilinde, erkin eyleme bağımlı olması gibi duygusal olan
zihinsel olana bağlıdır ve besinsel olan da duygusal olana bağlıdır.”
Durum henüz yeterince basit
olmadığından, Aquinas şöyle devam eder:
“... insanın zihinsel ruhu,
vahşi hayvanların hislenen (duygusal) ruhlarına ve bitkilerin beslenen
ruhlarına ait olan herhangi bir şeyi esas itibariyle içermektedir.”
Böylece, ruhun ve bedenin
düşük seviyeli parçaları, zihinsel ruh ile olan münasebetlerinde edilgen
olmalarına rağmen, bu durum sadece sanaldır, esas değildir. Bu bizim insanı
parçalı görme sebebimizdir. İnsan, zekâsı tarafından yönlendirilmek yerine,
eylemlerinin, fiziksel arzuları, çatışan duyguları ve kişisel hevesleri
tarafından harekete geçirilmesine meyleder. İnsan bunun “normal” ve “doğal”
hali olduğu sonucuna varır. Kişi eğer aksi durumda yargılama yaparsa, bunları,
“hayatı yadsıyan”, bağnaz, otoriter, tutucu ve benzeri sıfatlardan dolayı
reddedecektir. Nietzsche’ye benzeyen birisi, zekânın sadece tesirli olduğunu dikkate
alacaktır, yani bu ona arzularını tatmin eden araçların tertibinde yardımcı
olacaktır. Bununla beraber, zekâsını olan bitenin sonunu saptamak için
kullanmaz.
Hatta
kişi tinsel durumunun ya da kaderinin fazileti vasıtasıyla böylesine bir
öğretinin içine çekildiği zaman, günümüz dünyasında dönebileceği başka bir
istikamet yoktur. Felsefe kitapları tüm bu durumu, kişinin ihtiyacı olanın
doğrudan sezgisel kavrayış (keşf) ya
da ruhani bilgi iken nazari olarak açıklamaktadırlar. Hermetik okullarda, kişi
ruhunun çeşitli hareketlerini, fizikçinin, fiziksel bedenin hareketlerinin
gözlemlemesi gibi gözlemlemeyi öğrenecektir. Bu yolda, kişi, ruhunun çeşitli
parçalarının amelleri ayrıt etmeyi öğrenecektir. Kişi bunları katalog haline getirebilir ve çeşitli idmanlar vasıtasıyla bu parçalar arasındaki münasip ilişkileri
hayata geçirebilecek yetenekleri geliştirebilecektir.
Kişi, olan biteni zekâsının
temiz ışığıyla gördükçe, bir tarafsızlık hissi geliştirecek ve ne bedenin
mantıksız arzuları tarafından güdülecek ne de duygusal salınımlar tarafından
aklı karışacaktır. Bu demek değildir ki kişi, güdüleyici olmayan soğukkanlılık ve
yumuşak başlılık gibi yüksek duyguları tecrübe etmeyecektir. Kişi sadece
zihinsel ruhundan etken olduğunda özgür olabilir. Böylelikle aşırılığa kaçmama,
mertlik, sağduyu ve adalet gibi erdemlere sahip olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder