20 Ocak 2012 Cuma

Zihinsel ruha dair


İnsanı ve varoluşu incelemek için cetveller, haritalar, ayrımlar kullanmak, bir çok geleneğin vazgeçilmezi olmuştur. bu yazının orjinali için: http://www.gornahoor.net/?p=3390

Batı geleneği (unutmadan bu konuda iskendere sitemkar bir yazı gelecek), dört Krallıktan bahseder ve insan bedeni ve ruhu aracılığıyla bu krallıkların her birine iştirak eder.   Diğer geleneklerde de alışıldık olduğu üzere ve Aziz Thomas Aquinas’den alınan aşağıdaki diyagramda gösterdiğimiz gibi ruh için farklı seviyeler bulunmaktadır:

Krallık
Hermetik
Kaynak
 Beden
Mineral
Beden
Doğal
Beslenen ruh
Bitkisel
Ruh
Doğal
Hislenen ruh
Hayvansal
Ruh
Doğal
Düşünen ruh
İnsani
Tin
Doğaüstü
İnsanda, bunlar, onları ayırmaya çalışan gnostik ya da teosofik sistemlerden farklı olarak bir bütün oluştururlar. Aquinas’inde belirttiği gibi, “Hislenen ruh, zihinsel ruh ve beslenen ruh bir bütün olarak insandadır ve sayısal olarak da tek ve aynı ruhturlar. Fakat beden de insanın bir parçasıdır. Ruhu bedenden ayrı tözler olarak gören dualist sistemlerin ve ruhun ve bedenim varlığını inkâr eden monist sistemlerin aksine, bu yaklaşım ne dualist ne de monisttir. Bu yaklaşım biçimi, ruhun, tin gibi, bedeni madde gibi görmektedir.
Bu, madde uzayının, tin uzayının bir yansıması olduğu konusunda hürmet eden geleneğin öğretisidir. İlahiyatçılar, henüz bu öğretinin getirilerini tam olarak kavrayamamışlardır. Bilhassa, demek oluyor ki hislenen ruhun, beslenen ruhun ve bedenin tüm tezahürleri, zihinsel ruhun biçimini benimsemektedirler. Bu durum, bizim ırksal ve fiziksel karakteristiklerimizi, zihinsel karakterlerimizi kapsadığı gibi kapsamak zorundadır.
Aquinas, Evola ve Guenon tarafından da kabul edilen “bağlılık ilkesi” konusuna doktrininde açıklık getirmektedir. Şöyle demektedir:
“… zihinsel olanın duygusal olanı, duygusal olanın beslenmeyle ilgili olanı takip ettiği jenerasyonların kabilinde, erkin eyleme bağımlı olması gibi duygusal olan zihinsel olana bağlıdır ve besinsel olan da duygusal olana bağlıdır.”
Durum henüz yeterince basit olmadığından, Aquinas şöyle devam eder:
“... insanın zihinsel ruhu, vahşi hayvanların hislenen (duygusal) ruhlarına ve bitkilerin beslenen ruhlarına ait olan herhangi bir şeyi esas itibariyle içermektedir.”
Böylece, ruhun ve bedenin düşük seviyeli parçaları, zihinsel ruh ile olan münasebetlerinde edilgen olmalarına rağmen, bu durum sadece sanaldır, esas değildir. Bu bizim insanı parçalı görme sebebimizdir. İnsan, zekâsı tarafından yönlendirilmek yerine, eylemlerinin, fiziksel arzuları, çatışan duyguları ve kişisel hevesleri tarafından harekete geçirilmesine meyleder. İnsan bunun “normal” ve “doğal” hali olduğu sonucuna varır. Kişi eğer aksi durumda yargılama yaparsa, bunları, “hayatı yadsıyan”, bağnaz, otoriter, tutucu ve benzeri sıfatlardan dolayı reddedecektir. Nietzsche’ye benzeyen birisi, zekânın sadece tesirli olduğunu dikkate alacaktır, yani bu ona arzularını tatmin eden araçların tertibinde yardımcı olacaktır. Bununla beraber, zekâsını olan bitenin sonunu saptamak için kullanmaz.
Hatta kişi tinsel durumunun ya da kaderinin fazileti vasıtasıyla böylesine bir öğretinin içine çekildiği zaman, günümüz dünyasında dönebileceği başka bir istikamet yoktur. Felsefe kitapları tüm bu durumu, kişinin ihtiyacı olanın doğrudan sezgisel kavrayış (keşf) ya da ruhani bilgi iken nazari olarak açıklamaktadırlar. Hermetik okullarda, kişi ruhunun çeşitli hareketlerini, fizikçinin, fiziksel bedenin hareketlerinin gözlemlemesi gibi gözlemlemeyi öğrenecektir. Bu yolda, kişi, ruhunun çeşitli parçalarının amelleri ayrıt etmeyi öğrenecektir. Kişi bunları katalog haline getirebilir ve çeşitli idmanlar vasıtasıyla bu parçalar arasındaki münasip ilişkileri hayata geçirebilecek yetenekleri geliştirebilecektir.
Kişi, olan biteni zekâsının temiz ışığıyla gördükçe, bir tarafsızlık hissi geliştirecek ve ne bedenin mantıksız arzuları tarafından güdülecek ne de duygusal salınımlar tarafından aklı karışacaktır. Bu demek değildir ki kişi, güdüleyici olmayan soğukkanlılık ve yumuşak başlılık gibi yüksek duyguları tecrübe etmeyecektir. Kişi sadece zihinsel ruhundan etken olduğunda özgür olabilir. Böylelikle aşırılığa kaçmama, mertlik, sağduyu ve adalet gibi erdemlere sahip olacaktır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder