Burada paylaşacağım yazı
René Guénon'un "
Manevi İlimlere Giriş" adlı eserinin, "Manevi Etkiler ve "
Egregore"lar" isimli altıncı bölümüdür. Yazıda geçen birçok kavram yazının içinde açıklanıyor olsa da hotlinkler yardımı ile daha açık olmaya çalıştım ve bazı yerlerde yorumlarım da mevcuttur (italik olanlar)
Kısa bir süre
önce okumuş olduğumuz, bizim “
İnisiyasyona Toplu Bakışlarımız”a ilişkin bir
notta, bizim o yapıtta söylemiş olduklarımızı bir tür özetliyor zannını
verebilecek biçimde ifade edilmiş olan şu tümceyi görünce biraz şaşırdık:
“İnisiyasyon, kuşkusuz,
tilmizi (adepte) ne meditasyon (zikir) yapmaktan ne de
tefekkürden muaf tutar, ancak (şu var ki) onu özel bir plana sokar; onu
inisiyatik bir örgütlemenin (kendisi de bir (tek) ve çok biçimli bir evrensel
örgütün yüce egregore’undan gelen) egregore’u ile temasa geçirir”. Tilmiz
sözcüğünün, bu sözcüğün gerçek anlamını açıklayarak özellikle geçersizliğini
belirttikten sonra şaşırtıcı gelen, yanlış kullanımının üzerinde durmayacağız.
Tam anlamıyla inisiyasyon ile büyük ya da küçük tilmizlik arasındaki yol uzundur…
(mesela masonlukta küçük adept le büyük adept makamları arasındaki zorlu yol gibi) Fakat en önemlisi şudur: söz konusu notta, ayrıca, manevi etkilerin rolüne en
ufak bir biçimde imada bulunulmadığından, konuları olabildiğince açık olarak
ortaya koymaya gösterdiğimiz tüm özene rağmen (tam olarak anlaşılabilmek çoğu
kez epey güç olduğundan) burada, başkaları için de söz konusu olabilecek,
yeterince ciddi bir önemsememe var gibidir. Dolayısıyla, bir belirleme yapmanın
yararsız olmayacağını düşünüyoruz: zaten bu yapacağımız belirlemeler, son
makalelerimizde inisiyatik bağlanma konusunda bize yöneltilmiş olan çeşitli
sorulara yanıt olarak sunduklarımızın doğal bir devamını oluştururlar.
(bağlanma derken adanmışlık anlaşılmalıdır)
En önce,
“egregore” sözcüğünü tam anlamıyla kolektif zatiyat denileni ifade etmek için
hiçbir zaman kullanmamış olduğumuzu vurgulamak zorundayız. Zira bu deyimin
hiçbir tradisyonel
(geleneksel) yanı yoktur ve sadece, modern okültist dilinin
fantezilerinden biridir. Onu ilk kez bu bağlamda kullanmış olan
Eliphas Levi’dir ve şayet yanlış hatırlamıyorsak, bu bağlamda kullanımını haklı
göstermek için onu (ona gerçek olmayan Latince bir etimoloji vererek) “sürü”
sözcüğünden türeten de yine Eliphas Levi’dir, oysa bu sözcük kesinlikle
yunancadır ve aslında “gece bekçisi, (ya da nöbetçisi)” anlamına gelir. Ayrıca,
bu terimin yeterince muammalı bir karaktere sahip olan, ancak, her halükarda,
“ara (
mutavassıt) alem”e ait görünen zatiyatları ifade etmeye yönelik olarak
Livre D’Henoch’da da bulunduğu biliniyor; aynı ad ile ifade edilebilecekleri
zannedilen kolektif zatiyatlarla ortak sayılabilecek yönleri bundan (yani, bu
“ara aleme” ait olmalarından) ibarettir. Kolektif zatiyatlar, gerçekte, psişik
tertiptendirler
(psişik tertip derken astral alemden bahsediyor) ve zaten işaret etmiş olduğumuz üzere, bunun ayrımına
varılamamasının ciddiliğini de özellikle bu husus oluşturuyor, zira bu açıdan,
alıntılamış olduğumuz cümle bize, sonuçta, manevi ile psişikin birbirine
karıştırılmamasının yeni bir örneğiymiş gibi görünüyor.
Aslında, bu
kolektif zatiyatlardan söz ettik ve inisiyatik alandan ayrımlamak için,
sözcüğün en geniş anlamıyla, egzoterik (zahiri) denilebilecek olan alana ait
dinsel ya da tradisyonel örgenleşmelere ilişkin olarak aşağıdaki satırları
yazdığımızda, bunların rollerini yeterince belirttiğimizi düşünüyorduk. “Her
topluluğun, önceki ve hâlihazırdaki üyelerinin katkılarıyla herhangi bir
biçimde oluşmuş olan ve dolayısıyla, topluluk ne denli çok üyeye sahipse ve ne
denli büyükse, o denli kayda değer ve yoğun etkiler oluşturabilen, latif bir güce
sahip olduğu düşünülebilir.” Ayrıca, bu “niteliksel” değerlendirmede söz konusu
alanın (onun ötesinde hiçbir biçimde işin içine giremeyecek olduğu) bireysel
alan olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Kaldı ki bu bağlamda, kolektifin (tümüyle
başka bir tertipte olan manevi etkilerin tersine) tüm oluşumunda bedensel
olduğu kadar psişik olarak da bireyselin basit bir uzantısından (ya da
yayılımından) başka bir şey olmadığını ve sonuç olarak bireysele kıyasla daha
müteal olan hiçbir yönünün olmadığını hatırlatacağız. Alışılmış geometri
terimleriyle, dikey yön ile yatay yönü birbirine karıştırmamak gerekir
diyeceğiz
(diyor ki dünyevi (yatay) olan ile ulvi (dikey) olanı ayırt edebilelim) Bu bizi sırası gelmişken yine bize sorulmuş olan ve burada
düşündüğümüzle ilişkisiz olmayan başka bir soruyu yanıtlamaya yöneltiyor.
“Herhangi bir kolektif psişik ya da sadece psişik zatiyat ile bir
özdeşleştirmenin sonucu olanı birey-üstü bir hal olarak kabul etmek bir yanılgı
olurdu. Böyle bir kolektif zatiyata herhangi bir derecede katılmak, kesinlikle
bireyselliğin bir tür “genişlemesinden” başka bir şey değildir
(tanrı ile bir olmak mevzusu). Yine, bir
topluluğun üyeleri o topluluktaki latif gücü sadece bireysel tertipte bazı
avantajlar elde etmek için (ilgili toplulukça bu amaçla oluşturulmuş olan
yasalara uyarak) kullanabilirler ve bu avantajları elde etmek için (özellikle
dinsel topluluklar durumunda görüldüğü gibi) ayrıca bir manevi etkinin işin
içine karışması söz konusu olsa bile, böyle bir durumda, bireysellik-üstü olan
kendi özgün alanının dışında etkinlik göstermekte olduğu için bu manevi etki,
daha önce belirttiğimiz üzere, bireysel alana “inmiş” ve destek aldığı kolektif
güç vasıtasıyla orada etkinlik göstermekte olarak kabul edilmelidir. Bu
nedenledir ki bilinçli olsunlar ya da olmasın, dualar kolektif zatiyata en
doğrudan biçimde yönelirler ve yalnızca bu zatiyatın vasıtasıyladır ki dualar,
aynı zamanda (duaların arasında etkin olacak olan) manevi etkiye yönelir;
duaların etkin olması için getirilmiş olan dinsel koşullar da zaten başka türlü
açıklanamaz.
İnisiyatik
organizasyonların ve yalnızca bunların temel amaçlarının bireysel alanın
ötesine ulaşması ve hatta bireyselliğin gelişimiyle en doğrudan bağlantılı
olanın (bile) aslında yalnızca bu bireyselliğin sınırlarının aşılmasına yönelik
bir hazırlık evresi niteliğinde olması nedeniyle, inisiyatik organizasyonlarda
durum tümüyle farklıdır. Bu organizasyonların tüm diğerleri gibi bazı
açılardan, örneğin, dış dünyada karşı bir “savunma” oluşturmada ve üyelerini
dış dünyadan gelebilecek bazı tehlikelerden korumada, (zira açıktır ki böyle
şeyler manevi vasıtalarla değil de ancak bu dış dünyanın sahip olduklarıyla
aynı düzeyden olan vasıtalarla yapılabilir. Ancak, bu çok ikincil ve
inisiyasyonun kendisi ile hiçbir ilişkisi olmayan tümüyle alelade bir konudur)
etkin bir rol oynayabilen bir psişik öğeyi de içerdikleri ortadadır.
İnisiyasyon herhangi bir fizik gücün etkisinden tümüyle bağımsızdır, zira
aslında ve özellikle, hemen ya da sonradan, artık bir psişik öğe vasıtasıyla
etkin olmak söz konusu olmadığından önceki gibi aşağı bir düzeyden değil de
yine manevi düzeyde olan sonuçlara yol açması gereken bir manevi etkinin
doğrudan iletilmesine dayanır. Yine, bir inisiyatik organizasyona basit bir
topluluk gözüyle bakmamak gerekir, zira onun tüm varlık nedenini oluşturan
işlevi yerine getirmesini sağlayan hiç de bu yönü değildir. Topluluk, sonuçta
sadece bireylerin bir araya gelmesi olgusundan başka bir şey olmayacağından (ve
yüksek olan aşağı olandan hiçbir biçimde kaynaklanamayacağından) kendi başına,
birey-ötesi olan hiçbir şey üretemez. Bir inisiyatik organizasyona bağlılığın
bu tür etkilerinin olabilmesi ancak o organizasyonun, topluluğa kıyasla,
birey-ötesi ve müteal olan bir şeye, yani emin bir biçimde ve sürekli olarak
muhafaza ederek intikal ettirdiği bir manevi etkiye sahip olması ile mümkündür.
Dolayısıyla, inisiyatik bağlılık bir “egregore”a ya da kolektif bir psişik
zatiyata bağlanma olarak kavranmamalıdır, zira her halükarda, burada
bağlanmanın tümüyle kazai ve inisiyatik organizasyonları egzoterik (zahiri
nitelikteki) organizasyonlardan tümüyle farksız kılan bir veçhesi söz
konusudur. Yine belirtelim ki gerçekten “zincir” oluşturan olgu, manevi etkinin
art arda gelen kuşaklar vasıtasıyla kesintisiz olarak sürekli nakledilmesidir.
Aynı şekilde, çeşitli inisiyatik tarzlar arasındaki bağ (her ne kadar, bu
düşüncelerin çıkış noktasını oluşturan cümle böyle bir zannın oluşmasına yol
açabilecekse de) basit bir “egregore”lar zincirlemesi değildir. Bu bağ,
gerçekte tüm bu tarzlardaki (etkinlik gösterdiği az ya da çok özel tarzlar
açısından değilse bile, özü ve amaçları açısından) bir manevi etkinin
varlığından kaynaklanır. Ve yalnızca bu şekildedir ki yüce manevi merkez ile
giderek çeşitli derecelerde bir, fiili ya da
bilkuvve iletişim oluşabilir.
Bu
değerlendirmelere yine aynı bağlamda önem taşıyan bir diğer vurgulamayı
ekleyeceğiz. Bir inisiyatik organizasyon az ya da çok ciddi bir dejenereleşme
durumuna girdiğinde, her ne kadar manevi etki orada hep bulunsa da kaçınılmaz
olarak etkinliği azalır ve böyle bir durumda psişik etkiler daha açık biçimde
ve kimi kez de neredeyse bağımsız bir biçimde belirirler. Bu bağlamdaki en
aşırı durum, bir inisiyatik tarzın bu (inisiyatiklik) niteliğini yitirmesi ve
(dolayısıyla) manevi etkinin tümüyle çekilmesi sonucunda ortada yalnızca “kalıntı”
halindeki zararlı ve hatta özelikle tehlikeli psişik etkilerin kalması
durumudur. Kuşkusuz, inisiyasyon sadece bilkuvve olarak dahi var oldukça durum
bu kerteye varmaz. Ancak, inisiyatik bir tarzdaki psişik etkilerin az ya da çok
baskınlık elde etmelerinin de olumsuz bir durum oluşturacağı da bir gerçektir
ve yine bu da inisiyasyonu bu türden etkilerle bağlantılandırmak isteyenlerin
nedenli hakikatten uzak olduklarını gösterir.