22 Mart 2012 Perşembe

Birlik kavramı, gücü, niteliği


Burada paylaşacağım yazı René Guénon'un "Manevi İlimlere Giriş" adlı eserinin, "Manevi Etkiler ve "Egregore"lar" isimli altıncı bölümüdür. Yazıda geçen birçok kavram yazının içinde açıklanıyor olsa da hotlinkler yardımı ile daha açık olmaya çalıştım ve bazı yerlerde yorumlarım da mevcuttur (italik olanlar)

Kısa bir süre önce okumuş olduğumuz, bizim “İnisiyasyona Toplu Bakışlarımız”a ilişkin bir notta, bizim o yapıtta söylemiş olduklarımızı bir tür özetliyor zannını verebilecek biçimde ifade edilmiş olan şu tümceyi görünce biraz şaşırdık: “İnisiyasyon, kuşkusuz, tilmizi (adepte) ne meditasyon (zikir) yapmaktan ne de tefekkürden muaf tutar, ancak (şu var ki) onu özel bir plana sokar; onu inisiyatik bir örgütlemenin (kendisi de bir (tek) ve çok biçimli bir evrensel örgütün yüce egregore’undan gelen) egregore’u ile temasa geçirir”. Tilmiz sözcüğünün, bu sözcüğün gerçek anlamını açıklayarak özellikle geçersizliğini belirttikten sonra şaşırtıcı gelen, yanlış kullanımının üzerinde durmayacağız. Tam anlamıyla inisiyasyon ile büyük ya da küçük tilmizlik arasındaki yol uzundur… (mesela masonlukta küçük adept le büyük adept makamları arasındaki zorlu yol gibi) Fakat en önemlisi şudur: söz konusu notta, ayrıca, manevi etkilerin rolüne en ufak bir biçimde imada bulunulmadığından, konuları olabildiğince açık olarak ortaya koymaya gösterdiğimiz tüm özene rağmen (tam olarak anlaşılabilmek çoğu kez epey güç olduğundan) burada, başkaları için de söz konusu olabilecek, yeterince ciddi bir önemsememe var gibidir. Dolayısıyla, bir belirleme yapmanın yararsız olmayacağını düşünüyoruz: zaten bu yapacağımız belirlemeler, son makalelerimizde inisiyatik bağlanma konusunda bize yöneltilmiş olan çeşitli sorulara yanıt olarak sunduklarımızın doğal bir devamını oluştururlar. (bağlanma derken adanmışlık anlaşılmalıdır)

En önce, “egregore” sözcüğünü tam anlamıyla kolektif zatiyat denileni ifade etmek için hiçbir zaman kullanmamış olduğumuzu vurgulamak zorundayız. Zira bu deyimin hiçbir tradisyonel (geleneksel) yanı yoktur ve sadece, modern okültist dilinin fantezilerinden biridir. Onu ilk kez bu bağlamda kullanmış olan Eliphas Levi’dir ve şayet yanlış hatırlamıyorsak, bu bağlamda kullanımını haklı göstermek için onu (ona gerçek olmayan Latince bir etimoloji vererek) “sürü” sözcüğünden türeten de yine Eliphas Levi’dir, oysa bu sözcük kesinlikle yunancadır ve aslında “gece bekçisi, (ya da nöbetçisi)” anlamına gelir. Ayrıca, bu terimin yeterince muammalı bir karaktere sahip olan, ancak, her halükarda, “ara (mutavassıt) alem”e ait görünen zatiyatları ifade etmeye yönelik olarak Livre D’Henoch’da da bulunduğu biliniyor; aynı ad ile ifade edilebilecekleri zannedilen kolektif zatiyatlarla ortak sayılabilecek yönleri bundan (yani, bu “ara aleme” ait olmalarından) ibarettir. Kolektif zatiyatlar, gerçekte, psişik tertiptendirler (psişik tertip derken astral alemden bahsediyor) ve zaten işaret etmiş olduğumuz üzere, bunun ayrımına varılamamasının ciddiliğini de özellikle bu husus oluşturuyor, zira bu açıdan, alıntılamış olduğumuz cümle bize, sonuçta, manevi ile psişikin birbirine karıştırılmamasının yeni bir örneğiymiş gibi görünüyor.

Aslında, bu kolektif zatiyatlardan söz ettik ve inisiyatik alandan ayrımlamak için, sözcüğün en geniş anlamıyla, egzoterik (zahiri) denilebilecek olan alana ait dinsel ya da tradisyonel örgenleşmelere ilişkin olarak aşağıdaki satırları yazdığımızda, bunların rollerini yeterince belirttiğimizi düşünüyorduk. “Her topluluğun, önceki ve hâlihazırdaki üyelerinin katkılarıyla herhangi bir biçimde oluşmuş olan ve dolayısıyla, topluluk ne denli çok üyeye sahipse ve ne denli büyükse, o denli kayda değer ve yoğun etkiler oluşturabilen, latif bir güce sahip olduğu düşünülebilir.” Ayrıca, bu “niteliksel” değerlendirmede söz konusu alanın (onun ötesinde hiçbir biçimde işin içine giremeyecek olduğu) bireysel alan olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Kaldı ki bu bağlamda, kolektifin (tümüyle başka bir tertipte olan manevi etkilerin tersine) tüm oluşumunda bedensel olduğu kadar psişik olarak da bireyselin basit bir uzantısından (ya da yayılımından) başka bir şey olmadığını ve sonuç olarak bireysele kıyasla daha müteal olan hiçbir yönünün olmadığını hatırlatacağız. Alışılmış geometri terimleriyle, dikey yön ile yatay yönü birbirine karıştırmamak gerekir diyeceğiz (diyor ki dünyevi (yatay) olan ile ulvi (dikey) olanı ayırt edebilelim) Bu bizi sırası gelmişken yine bize sorulmuş olan ve burada düşündüğümüzle ilişkisiz olmayan başka bir soruyu yanıtlamaya yöneltiyor. “Herhangi bir kolektif psişik ya da sadece psişik zatiyat ile bir özdeşleştirmenin sonucu olanı birey-üstü bir hal olarak kabul etmek bir yanılgı olurdu. Böyle bir kolektif zatiyata herhangi bir derecede katılmak, kesinlikle bireyselliğin bir tür “genişlemesinden” başka bir şey değildir (tanrı ile bir olmak mevzusu). Yine, bir topluluğun üyeleri o topluluktaki latif gücü sadece bireysel tertipte bazı avantajlar elde etmek için (ilgili toplulukça bu amaçla oluşturulmuş olan yasalara uyarak) kullanabilirler ve bu avantajları elde etmek için (özellikle dinsel topluluklar durumunda görüldüğü gibi) ayrıca bir manevi etkinin işin içine karışması söz konusu olsa bile, böyle bir durumda, bireysellik-üstü olan kendi özgün alanının dışında etkinlik göstermekte olduğu için bu manevi etki, daha önce belirttiğimiz üzere, bireysel alana “inmiş” ve destek aldığı kolektif güç vasıtasıyla orada etkinlik göstermekte olarak kabul edilmelidir. Bu nedenledir ki bilinçli olsunlar ya da olmasın, dualar kolektif zatiyata en doğrudan biçimde yönelirler ve yalnızca bu zatiyatın vasıtasıyladır ki dualar, aynı zamanda (duaların arasında etkin olacak olan) manevi etkiye yönelir; duaların etkin olması için getirilmiş olan dinsel koşullar da zaten başka türlü açıklanamaz.

İnisiyatik organizasyonların ve yalnızca bunların temel amaçlarının bireysel alanın ötesine ulaşması ve hatta bireyselliğin gelişimiyle en doğrudan bağlantılı olanın (bile) aslında yalnızca bu bireyselliğin sınırlarının aşılmasına yönelik bir hazırlık evresi niteliğinde olması nedeniyle, inisiyatik organizasyonlarda durum tümüyle farklıdır. Bu organizasyonların tüm diğerleri gibi bazı açılardan, örneğin, dış dünyada karşı bir “savunma” oluşturmada ve üyelerini dış dünyadan gelebilecek bazı tehlikelerden korumada, (zira açıktır ki böyle şeyler manevi vasıtalarla değil de ancak bu dış dünyanın sahip olduklarıyla aynı düzeyden olan vasıtalarla yapılabilir. Ancak, bu çok ikincil ve inisiyasyonun kendisi ile hiçbir ilişkisi olmayan tümüyle alelade bir konudur) etkin bir rol oynayabilen bir psişik öğeyi de içerdikleri ortadadır. İnisiyasyon herhangi bir fizik gücün etkisinden tümüyle bağımsızdır, zira aslında ve özellikle, hemen ya da sonradan, artık bir psişik öğe vasıtasıyla etkin olmak söz konusu olmadığından önceki gibi aşağı bir düzeyden değil de yine manevi düzeyde olan sonuçlara yol açması gereken bir manevi etkinin doğrudan iletilmesine dayanır. Yine, bir inisiyatik organizasyona basit bir topluluk gözüyle bakmamak gerekir, zira onun tüm varlık nedenini oluşturan işlevi yerine getirmesini sağlayan hiç de bu yönü değildir. Topluluk, sonuçta sadece bireylerin bir araya gelmesi olgusundan başka bir şey olmayacağından (ve yüksek olan aşağı olandan hiçbir biçimde kaynaklanamayacağından) kendi başına, birey-ötesi olan hiçbir şey üretemez. Bir inisiyatik organizasyona bağlılığın bu tür etkilerinin olabilmesi ancak o organizasyonun, topluluğa kıyasla, birey-ötesi ve müteal olan bir şeye, yani emin bir biçimde ve sürekli olarak muhafaza ederek intikal ettirdiği bir manevi etkiye sahip olması ile mümkündür. Dolayısıyla, inisiyatik bağlılık bir “egregore”a ya da kolektif bir psişik zatiyata bağlanma olarak kavranmamalıdır, zira her halükarda, burada bağlanmanın tümüyle kazai ve inisiyatik organizasyonları egzoterik (zahiri nitelikteki) organizasyonlardan tümüyle farksız kılan bir veçhesi söz konusudur. Yine belirtelim ki gerçekten “zincir” oluşturan olgu, manevi etkinin art arda gelen kuşaklar vasıtasıyla kesintisiz olarak sürekli nakledilmesidir. Aynı şekilde, çeşitli inisiyatik tarzlar arasındaki bağ (her ne kadar, bu düşüncelerin çıkış noktasını oluşturan cümle böyle bir zannın oluşmasına yol açabilecekse de) basit bir “egregore”lar zincirlemesi değildir. Bu bağ, gerçekte tüm bu tarzlardaki (etkinlik gösterdiği az ya da çok özel tarzlar açısından değilse bile, özü ve amaçları açısından) bir manevi etkinin varlığından kaynaklanır. Ve yalnızca bu şekildedir ki yüce manevi merkez ile giderek çeşitli derecelerde bir, fiili ya da bilkuvve iletişim oluşabilir.

Bu değerlendirmelere yine aynı bağlamda önem taşıyan bir diğer vurgulamayı ekleyeceğiz. Bir inisiyatik organizasyon az ya da çok ciddi bir dejenereleşme durumuna girdiğinde, her ne kadar manevi etki orada hep bulunsa da kaçınılmaz olarak etkinliği azalır ve böyle bir durumda psişik etkiler daha açık biçimde ve kimi kez de neredeyse bağımsız bir biçimde belirirler. Bu bağlamdaki en aşırı durum, bir inisiyatik tarzın bu (inisiyatiklik) niteliğini yitirmesi ve (dolayısıyla) manevi etkinin tümüyle çekilmesi sonucunda ortada yalnızca “kalıntı” halindeki zararlı ve hatta özelikle tehlikeli psişik etkilerin kalması durumudur. Kuşkusuz, inisiyasyon sadece bilkuvve olarak dahi var oldukça durum bu kerteye varmaz. Ancak, inisiyatik bir tarzdaki psişik etkilerin az ya da çok baskınlık elde etmelerinin de olumsuz bir durum oluşturacağı da bir gerçektir ve yine bu da inisiyasyonu bu türden etkilerle bağlantılandırmak isteyenlerin nedenli hakikatten uzak olduklarını gösterir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder