Konuya dalmadan önce, “Evrim” kavramı hakkındaki
düşüncelerimi belirtmekte fayda var. Cahil ya da değil, kitleler tarafından
ağza sakız edilen “Darwin’in Evrim Teorisi”ne inanmadığımı fakat “Evrim”in
gerçek, işleyen ve sürekli bir olgu olduğuna inandığımı söylemem yerinde olur. Kişisel
olarak Darwin’e de pek saygım olduğu söylenemez.
İnsanoğlu geçmişin karanlıklarından bugünlere nasıl geldi
sorusunun cevabını da tam olarak bilmiyorum. Fakat bu konuda inandığım şey,
geçmişin bir noktasında, insanüstü (tanrısal ya da insandan daha gelişmiş bir
yaratık ya da doğanın kendisi) bir eylemin sonucu olarak, zihinsel ve ruhsal bir
sıçrama ile “medeni” olma yönünde dürtülenmiş varlıkların torunları
olduğumuzdur.
Sonsuz tartışmalara sürüklenecek konuları bir kenara koyup,
insanın biyolojik evrimine mercek tuttuğumuzda gerçekten de daha öncül biyolojik
hallerimizin muadillerini hala doğada görebilmekteyiz. İnsanı diğer canlılardan
ayıran sinir sisteminin gelişmişliği de asıl odaklanmak istediğim konudur.
Yukarıda paylaştığım bağlantılarda daha detaylı
inceleyebileceğiniz konu, sinir sisteminin katmanları ile ilgilidir. Çekirdekte
“reptilian” yani sürüngen beyni denen kısım vardır. Bu kısım, denge, vücut
sıcaklığı, kalp ritmi, nefes ritmi gibi zihinsel kontrolün dışında sürekli
işleyen ve hayatta kalmamızı sağlayan kısımları kontrol etmektedir. Zaten resimlerden
de göreceğiniz üzere başı beynin içinde olan ve vücudu omurilik boyunda uzanan
bir yılan gibi sırtımızın kaidesinde kıvrılmaktadır (tıp ilminin yılanla
özdeşleşmesi, asanın etrafında dolanan iki yılan sembolü gibi konular apayrı
derinliği olan konulardır). Ayrıca sinir sisteminin, ölüm tehlikesi karşısında
normalde kendimizden beklenmeyen hızlarda düşünüp hareket edebilmemizi sağlayan
ve hayatta kalmak adına mucizevî eylemleri yapmamızı sağlayan kısmı da bu
sürüngen beyin denen otonom kısımdır. Sürüngenlerin ne kadar hızlı ve çevik
olduğunu hatırlayınız.
Bu beynin üzerine “limbic” adı verilen hayvansal beyin
evrilmiştir. Sinir sisteminin bu kısmı doğduğumuzda atalarımızdan gelen
kalıtsal bilgilerle doludur fakat içinde bulunduğumuz aile, toplum ve bunların
ortak paydası sosyo-kültürel yapı tarafından çocukluk çağından biçimlenir. Temel
olarak duygusal bedenle özdeşleştirilen bu kısım bütün ruhsal problemlerin,
hastalıkların kaynağını teşkil eder. Hayatımızın “karar mekanizması” –ki eğer
kendimizi bazı ilimlerde eğitmemişsek- bu limbic ya da hayvansal beyne çakılı
kalmış durumdadır. Ne yazık ki insanlığın neredeyse tamamı bu beynin yönetimi
altında hayatını tamamlar. Deneyimlerin kaydedilip onlara karşı çıkarımların
depolandığı yer de burasıdır. Eğer küçükken elinizi sobaya koymuş ve eliniz
yanmışsa bunun içgüdüsel kaydı burada tutulmaktadır. İçgüdü dedim ya bunu
unutmayın tekrar buraya döneceğim.
Ve en son “neokorteks” adı verilen ve bizi diğer
hayvanlardan ayıran kabuk sinir sistemimiz vardır. Bu kısım hakkında lezzetli
cümleler kuramıyorum çünkü hepsini kullanamadığım bir beyin hakkında atıp
tutmak saçma geliyor. Fakat insanın “medeni” yolculuğunun en temel motoru da
beynin bu kısmıdır. Zekânın konakladığı yer burasıdır.
Animizim; yukarıda da açıklandığı gibi insanoğlunun erken
çağlarında, kişinin hayatının bazı hayvanlarla beraber süregeldiğine, bu
hayvanlara atfedilen bazı özelliklere göre kişilerin hayvansal ruhlara sahip
olduğuna inanan, sağaltma, kutsama, koruma gibi bazı Şamanist ritlerin ana
sembollerinin oluşturan hayvanları kullanan ilkel (!) yaşam biçimi kamcılığın
temel öğelerinden birisidir. Şimdi daha önce kulağınıza küpe ettiğiniz limbic
beyin de bu konuyla direkt olarak alakalıdır.
Modern dünyada bir shrink (terapist ya da psikolog
demektense bu daha iyi) hastasına “şöyle uzanın da çocukluğunuza, ilk başına,
köklere dönelim” dediğinde aslında neokorteksten, limbic beyne oradan da
sürüngen beyne inişi anlatmak istiyor bana göre ama sorsanız shrinklerin
neredeyse hiçbiri bu bahsettiğimin farkında bile değildirler. Zaten o ilkel (!)
zamanlarda kamlar hastalarını sağaltırken de bu yöntemi daha pratik ve fiziksel
yöntemlerle (bazı ilaçlar, tütsüler, uyarıcılar, danslar, müzik vs)
yapmaktaydılar.
Çağlar boyunca bu yöntemler, kimi geleneklerce yüceltildi,
kimilerince lanetlenip yasaklandı ama günümüze kadar ezoterik ve geleneksel
birçok akım vasıtasıyla az çok biçim değiştirerek geldiler. Hatta Aleister Crowley,
demonların bilinçaltındaki düğümler (limbic beyinde deneyimler vasıtasıyla
kaydedilen vakıalar) olduğunu söylerken keşke animizmden de bahsetseymiş
demeden duramıyorum…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder